Bir Alman yetiştirici kuyruküstü olmayan güvercinlerle ilgili gözlemlerinde kuyruk telek sayısı 14 ve daha fazla olan ırklarda kuyruküstü bezesi bulunmadığını ve aynı zamanda bu güvercin ırklarının hastalıklara karşı daha duyarlı olduğunu bildirmiştir. Gerçi bu ırklar içerisinde bazı bireylerde küçük de olsa kuyruküstüne rastlamak mümkündür.
Kuyruküstü bezesinin herkesçe bilinen fonksiyonu tüylerin yağlanmasıdır. Güvercinlerde kuyruk ustu bezesinin bu fonksiyonu su kanatlılarına nazaran çok daha önemsizdir. Güvercinlerde bu amaçla deride oluşan “kepeklenme” öne çıkmaktadır. Uzunca bir süre yıkanma olanağı verilmeyen güvercinlere bu olanak tanındığında suda yoğun bir “toz” göze çarpar. İşte bu toz deri kepeklenmesidir. Yine de güvercinlerde de tüylerin yağlanması, tüylerin su geçirgenliğinin azaltılması, tüylerin düzgün “istifi” için kuyruküstünden salgılanan yağ kullanılmaktadır. Aynı zamanda soğuk günlerde tüyler arasındaki hava muhafaza edilerek kuşun vücut sıcaklığını daha yavaş olarak dışarıya vermesi sağlanmakta, bir tur izolasyon oluşturulmaktadır. Bu anlamda bir yorum yapılacak olursa tüylerini yağlayamayanlar, yani kuyruküstu bezesi bulunmayanlar vücut sıcaklıklarını korumak için daha fazla enerji harcamak zorunda kalacaklardır. Metabolizmaları da buna bağlı olarak ısı üretme işiyle daha fazla ilgilenmek durumundadır. Bu arada bağışıklık sistemi ikinci plana itilebilir ve dolayisiyla bu kuşlar hastalıklara daha duyarlı olabilirler.
Kuyruk ustu bezesi ile ilgili araştırma sayısı kısıtlıdır. Özellikle güvercinlerde yok denecek kadar az araştırmaya rastlanmıştır. Bu nedenle aşağıda, farklı kanatlı türlerinde kuyruküstu bezesi ile ilgili bazı araştırmalardan önemli olan noktalar özetlenmiştir.
Kaya güvercininde (yabani güvercin) kuyruküstü bezesinin cerrahi yöntemlerle uzaklaştırılmasının kuşun genel durumuna ve görünüşüne bir etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştır. Benzer şekilde bıldırcınlarda yapılan bir çalışmada kuyruküstü bezesi uzaklaştırılmış olanlarla kuyruküstü bezesi mevcut olanlar arasında vücut gelişimi, vücut sıcaklığı ve hematolojik değerler (kan değerleri) arasında bir fark bulunamamıştır. Ancak bu çalışmalarla ilgili olarak dikkat edilmesi gereken nokta gözlemlerin belli bir süre ile kısıtlı olmasıdır.
İsketelerde yapılan bir çalışmada, kuyruküstü bezesinin büyüklüğü ve salgı miktarı ile kuş üzerinde bulunan tüy akarlarının (kuşçular yanlış olarak tüy biti diyorlar) sayısı arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır. Yani kuyruküstü bezesi büyük ve daha fazla yağ salgılayanlar üzerinde daha fazla sayıda akara rastlamışlar. Araştırıcılar kuyruküstü bezesi salgısının kokusunun sözkonusu parazitler üzerinde çekici bir etkisi olduğu kanaatine varmışlardır. Buna göre akarlar açısından kuyruk ustu bezesi olmayan güvercin ırklarının daha avantajlı olması gerekir.
Tavuklarda yapılan ilginç bir araştırmada belli sayıda tavuk iki gruba ayrılmış ve bir gruptaki hayvanların kuyruküstü bezesi uzaklaştırılmıştır. Altmış gün sonra yapılan incelemelerde sağlam gruptaki tavukların tüylerinde bulunan mikroorganizma (mikrop) türleri ile kuyruküstü bezesi uzaklaştırılmış gruptaki tavukların tüylerinde bulunan mikroorganizma türlerinin birbirlerinden farklı oldukları görülmüştür. Sağlam grupta patojen olmayan (hastalık yapmayan) ve hatta salgıları ile (antibiyotik) patojen mikroorganizmaların çoğalmasını önleyen türlere rastlanırken, kuyruküstü alınmış gruptaki tavukların üzerinde yalnızca patojen (hastalık yapıcı) mikroorganizmalara rastlanmıştır. Herhalde kuyruk ustu salgısı, tavukların üzerinde simbiyotik (tavuk ile ortak) olarak yaşamlarını sürdüren mikroorganizmalar için besin ortamı görevini görüyor.
Tüm bunların yanısıra kuyruküstü bezesi salgısının bir tür fungusit (mantar oldurucu) olduğu bilinmektedir. Tavuklarda yapılan çalışma ve kuyruküstü salgısının son olarak anılan özelliği de, kuyruküstü olmayan ırkların hastalıklara daha duyarlı olabilecekleri savını güçlendirmekte ve açıklamaktadır.
Doç. Drç. Türker Savaş